7 Nisan 2008 Pazartesi

1 bölü 1



"1/1" Seçilebilecek en doğru isim idi galiba bu proje için, okulda
alışılagelmişin dışında bir proje,sadece kağıt üstünde kalmayıp hayata bütün ölçeğiyle dahil olmayı başaran bir proje, biraz kirlilik yaratsa da üstesinden gelmeyi başardığımız bir proje, hepimizin en çok sevdiği proje.
"Deneyim Mekanı" anahtar kelimesiyle yola çıktığımız, bu projede bizim deneyimimiz ise doğum tecrübesini tekrar yaşatmak oldu. Doğmak eylemini bir kaç sıfatla (dar, sıkışık, sınırlı esneklik vb.) pekiştirerek bir tasarım gerçekleştirdik. Yunus Emre Kara, Zeynep Dündar, Nilay Kabaş, Ecem Çalışkan ve bendenizden oluşan beş kişilik ekibimiz fazla kaytarmadan çabucak bitirdik işimizi, hepimizi de tatmin etti.





3 Nisan 2008 perşembe günü de Taşkışla-Ortabahçede bütün okulun otlakçılığı eşliğinde proje bitim kokteyli yaptık. Projenin ahşap ihtiyacına sponsor olan UPM şirketinden de gelen yetkililere de bir anı olarak ahşaptan oyduğumuz firmalarının logosunu bir
teşekkür notu ile kendilerine verdik, çok keyiflendiler doğrusu.



Sonuç olarak kocaman demeyi sevdiğim 18 adet ahşap objemiz oldu ki bunlar taşkışla bahar şenliklerinde tekrar ortaya çıkıp bas bas bağırıcaklar "1. sınıflar yaptı bizi!" diye. Ek olarak okulda geçirdiğim 8 ay boyunca en güzel başlayıp en eğlenceli biten proje bu oldu,
yapılmayanı denemek, ezber bozmak, belkide gelecek nesillere de örnek olabilmek güzel bir tat yaratıyor insanın ağzında, tek bir şikayetim var ama; keşke daha çok şarap olsaydı...

P.s: Arkitera da çıkan haberimiz için link:
http://www.arkitera.com/h28615-taskislada-olcek1-1-adli-calisma-kapsaminda-uretilen-deneyim-mekani-tasarimlari-sergilendi.html

15 Mart 2008 Cumartesi

P2-Örtüstrüktür



Ahanda Maket(1/50).

   Proje 2 bitti, p3 başladı bile. Gene bir nefes molası için ara vermeden! Taşkışla avlularından 
birinde,  herşeyi ile camdan imal edilmiş bir strüktür tasarladım, basit ama etkisi güçlü 
bir örtü. Işık ve renkleri kullanarak aynı zamanda Mondrian'a bir atıf da...

19 Ocak 2008 Cumartesi

Venus' are walking around



an experience on perspective and colours 

16 Ocak 2008 Çarşamba

tasarım


Koca bir oruç dönemini kapattık, son 1 hafta o kadar stresliydiki, teslimden sonra bile hala yetiştirmem gereken şeyler varmış gibi hissediyorum. Bunlar da benim bi yıllık tasarımlarım, içlerinden birkaç tanesi hocalar tarafından seçilmiş o yüzden bu fotoğrafta eksik. İyi kötü bir dönem çok şey kattı bize genede, teşekkürler sana oruç baba ve ozan ve özlem, son olarak "Düşünebilirsek eğer bütün kuşlar uçabilir"...

yürümek

Ne zamandır yapmak istiyordum, bugune kısmetmiş. Evden okula kadar yürümek.. Aslında böyle diyince çok da birşey ifade etmiyor, ama İstanbul'da yaşıyorsanız durum biraz farklı bir şekil alıyor tabi. Arkadaşım Çağlar'la geçen sene bunu konuşmuş ve üsküdara yürümek ne kadar sürer diye iddalaşmıştık, ben taş çatlasa 45 dk. sürer demiştim o ise daha fazla sürer demişti. Sonuçta maalesef ki o haklı çıktı.
Acıbadem tepe-nautilus avm'den başladım parkura, abimin bana ilk maaşıyla aldığı foto makinesini test etmek içinde iyi bir şey oldu.Her geçtiğim yerlerde ilgimi çeken şeyleri fotoğrafladım. Dikkat resim değil fotoğraf.

Hem Selimiye Barakası'nı hemde Marmara Üniversitesi'ni de göreyim diye yolu biraz uzattım, o yolu yaklaşık 2 yıldır otobusle gitmeme rağmen daha bugün farkettiğim o kadar çok şey vardı ki, şaşırmamak elde değil. Bunun sebebini de bir yere giderken zorunda olmam değil sadece gitmek istemem olarak düşündüm. Karacahmet mezarlığının orda çarşamba pazarı varmış mesela.

Bunlar da yolluğum, ruby küçüklüğümden beri efsane bisküvilerden biri olmuştur benm için, bunları aldığım Çiçekçi'deki mopaşta, kasada benden önce sırada bekleyen yaklaşık 80 yaşlarında kamburu çıkmış ninenin ödeme yapmak için yeleğinin cebinden bir tomar 100 ytllik deste ve yanında gene dolardan oluşan başka bir deste çıkarması, kasiyerle aramızda sıcak bir gülümseye yol açmasını unutmayacağım ayrıntılara yazdım. Çiçekçi' den sonrası çabucak geldi hemen Üsküdar'a vardım. Kronometreye baktığımda 1 saat 15 dakikalık bir süreyi gösteriyordu. Maalesef Çağlar kazanmıştı. Ayrıca Üsküdar meydanında Alpay Erdem'i gördüm bisikletiyle, daha yavaş gitseydi , arkasından yetişerek arka tekerliğine ayağımı sürtüp "tıs tıs ehe" diye gülcektim, bidahaki sefere artık alpay..

Nihayet üsküdara vardım, karşıya geçicektim ama insanoğlunun su üzerinde yürümek içi HALA bir çözüm üretememesi dolayısıyla çıkış amacıma 10 dklık bir ihanette bulunup motora bindim. Karşıya geçerken, insanın kendine zaman ayırınca aynı zamanda tanımadığı insanlara dazaman ayırdığını düşündüm.


Beşiktaşa vardım, üstteki fotoğrafta Barbaros Meydanı'ndaki kaykaycı gençler var, içlerinden biri, merdiven üzerinde bir hareket denerken çok pis düştü, Taksim'e kadar güldüm içimden ahaha. Neyse ordan Kabataş'a devam ettim, hem meclis-i mebusan caddesindeki cumhuriyet fotoğraflarına hemde dolmabahçeye de uğramak için. Kabataş'dan İnönü Stadı'nın solundan taşkışlaya devam ettim, o yokuş baya bir dikmiş bugün fakettim onu, kesin bi 100 rakım var taksimim deniz seviyesi yüksekliği hissettirdi kendini.
Artık taşkışlaya varmıştım kronometreye baktığımda motorla geçiş sürecini çıkarttığımda 1 saat 45dk lık zamanı gösteriyordu. Normalde 3 vesait ile 45-50 dakikada vardığım okula yürüyerek artı 1 saatde gitmem çok ilginç bence. Okul kapısında Gizem ve Akın ile karşılaştım ayak üstü bi konuştuk. Okulun İçerisinde de "Hayalden Gerçeğe" adlı yarışmanın ödül töreni vardı herkes dağıldıktan sonra gittim bende projelere baktım, mansion ödülü kazanan bir sunum paftasını görünce son sınıfların katıldığı bu yarışmada benim ödül alabilecek kapasitem olduğumu fakettim.

3400'e cıktığımda Oruc hoca ve ekibi hala tasarım notlarını vermekteydiler, gittim sırama baktım, duygu-mekan ödevimi, 50x70'lerden de dokuyu ve sesi almışlardı, sevindim ama hareket ve yüz ödevimi almamarına çok bozuldum itiraf etmeliyim, baya sağlamdılar bence. Okuldan çıkarken dönemin bittiği tekrar aklıma geldi. 1 dönem o kadar çok şey kattı ki bana, beynim arada OVERLOADED diye uyarı vercek diye korkmadım desem yalan olur , ve bir çok şey götürdü ki mesela uyku alışkanlığım gibi. Geçen hafta Cüneytle McDonald's kasasında beklerken, reklam panosundaki bir şekilde olan perspektif hatasını farkettiğimde artık o eski olcay olmadığı anladım tekrar.Neyse Taşkışladan çıkıp eve giderken de adeti bozmadım Gümüşsuyu'dan Kabataş'a indim. Yol üzerindeki iett garajındaki 70 yaşındaki hacılar misali çember sakalı bırakmış şöför adam çok pis ayar etti beni, saydırdım durdum tüm yol boyunca, resmi bir kuruluşta bu denli saygısızlık akıl almıyor harbiden.
Kabataş vapur iskelesinden Kadıköy vapuruyla karşıya geçtim. Yürümek bünyeme o kadar işlemişti ki vapurda ayakta gittim, öyle böyle değil yani. Kadıköy'e ayak bastıktan sonrada aynen eve tabanvay geldim. Kapıdan geçerken farkettimki ayaklarım hiç mi ağrımıyordu...